Doğanın karşısındaki yerimizi yeniden düşünmenin zamanı gelmedi mi?
Modern insan, yeryüzünün efendisi olduğuna uzun zamandır inanıyor. Dağları deldik, ormanları kestik, nehirleri yönlerini unuturcasına büküp barajlara hapsettik. “İlerleme” dedik adına. “Medeniyet” dedik. Ama bir şeyi unuttuk: Bu gezegen sadece bize ait değil. Doğanın sadece bir parçasıyız, merkezi değiliz.
Geçenlerde düşüncelerini, bakış açısını ve ilham verici konulara değinişini çok sevdiğim sevgili Sinan Canan’ın bir konuşmasına denk geldim. Bu konuşmada, “iyilik” ve “kötülük” kavramına dair evrensel bir tanım arayışından söz ediyordu. Ancak uzun süredir bu soruya tatmin edici bir cevap bulamadığını söylüyordu. Ta ki Aldo Leopold’un yaklaşımıyla karşılaşana dek.
Aldo Leopold, 20. yüzyılın ortalarında yaşamış, kaleme aldığı Toprak Etiği düşüncesiyle doğa ile ilişkimizdeki etik yaklaşıma ilk ses yükseltenlerden biri olmuş. Ona göre etik yalnızca insanlar arası bir mesele değil. Aynı zamanda insanla doğa arasındaki ilişkiyi de kapsamalı. Çünkü doğaya nasıl davrandığımız, aslında kim olduğumuzu gösteren en açık aynadır.
Leopold şöyle diyor.
“Bir şey, biyotik topluluğun bütünlüğünü, kararlılığını ve güzelliğini koruyorsa iyidir; aksi halde kötüdür.”
Bu düşünceyi merkeze alırsak, bugün yaptığımız birçok şeyin “kötü” olduğunu kabul etmek zorundayız. Çünkü biz doğayı “öteki” olarak konumlandırdık. Onunla birlikte değil, ona rağmen yaşamaya çalıştık. Bu bakış açısı, insan merkezli bir dünyayı doğurdu. Ve bu dünya, bir çıkmazın eşiğinde.
Burada temel soru şu:
Ego mu? Eko mu?
Yani doğaya egomuzla mı yaklaşacağız, ekolojik bilinçle mi?
Ego, insanı doğanın merkezine koyar. Eko ise onu bir sistemin parçası olarak görür. Ego, “Ben varsam anlam var” der. Eko, “Biz birlikte varız” der. Ego, tüketir. Eko, paylaşır. Ego, sınır tanımaz. Eko, dengeyi gözetir.
Bugün karşı karşıya olduğumuz ekolojik yıkım, türlerin yok oluşu gibi sorunlar; aslında birer sonuç. Nedeni ise insanoğlunun kendini doğanın sahibi sanması. Halbuki doğa bizim mülkümüz değil; biz onun misafiriyiz. Ve misafir, ev sahibine zarar vermez.
Leopold’un felsefesi, sadece çevreci bir yaklaşım değil; aynı zamanda bir yaşam biçimi önerisi. Doğayla empati kurmayı, onun da hakları olduğunu kabul etmeyi ve en önemlisi, kendi yerimizi yeniden tanımlamayı öneriyor.
Belki de artık çocuklarımıza dünyanın onlara ait olduğunu değil; onların da bu dünyanın bir parçası olduğunu öğretmeliyiz.
Çünkü bu gezegenin geleceği, egonun değil, ekolojinin kazanmasında gizli.
Ego mu? Eko mu?
Tarih