Yapay Zekanın Serüveni:Dünden Bugüne, Yarından Ötesine

Tarih

Ece Elif ADAK

Yapay Zekayla Geçmişe Yolculuk
Merhaba sevgili okurlar! Bugün sizlerle birlikte, hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan bir yolculuğa çıkacağız: Yapay zeka dünyasına! Eğer “yapay zeka” denilince aklınıza sadece son model robotlar veya bilim kurgu filmleri geliyorsa, bu makaleyi okuduktan sonra düşüncelerinizin ne kadar değişeceğine şahit olacaksınız.
Yapay zekanın ilk tohumları, tarihin tozlu sayfalarında, 12. yüzyılda Cezeri’nin robot çizimleriyle atıldı. Evet, yanlış duymadınız, 12. yüzyıl! 17. ve 19. yüzyıllarda felsefi ve teknolojik temelleri atılan yapay zeka, Charles Babbage’in “Fark Motoru” ile somut bir hal aldı. Bu cihaz, bugünkü bilgisayarların atası sayılabilir: Basit matematiksel işlemleri yapabilen, hafızasında bilgi saklayabilen ve hatta oyun oynayabilen bir mucize!
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında ise yapay zeka, adeta bir hız trenine dönüştü. Alan Turing ve “Bombe” kod kırma cihazı, bu alanda devrim yarattı. 1974-1980 yapay zeka kışı olarak adlandırılan durgun döneme rağmen, bu alandaki çalışmalar durmadı, hatta 2010’larda güçlü GPU’larla birlikte patlama yaptı.
Günümüzde Yapay Zeka
Günümüzdeyse yapay zeka, hayatımızın hemen her alanında kendine yer bulmuş durumda. ChatGPT, Bard, Llama 2 gibi başarılarla dolu yapay zekalar, bizlere daha akıllı ve verimli bir geleceğin kapılarını aralıyor. Yapay zekanın hedefi artık, sadece belirli görevleri yerine getirmek değil; bir insanın yapabileceği her türlü zihinsel işi başarıyla gerçekleştirebilen bir Yapay Genel Zeka (AGI) yaratmaktır. Ayrıca, yapay zekaların birlikte çalışması da geleceğin en heyecan verici konularından biridir.
Yapay Zekanın En İyi Kullanımı
Peki, bu muazzam teknolojiyi nasıl en iyi şekilde kullanabiliriz? İş dünyasının otoriteleri, bu konuda şunları öneriyor:

  • Yapay zekayı, gelir ve maliyetler üzerinde hızlı ve büyük etki yaratacak alanlarda kullanın.
  • Çalışan sayısını azaltmak ya da artırmak yerine, mevcut ekip ile üretkenliği artırmaya odaklanın.
  • Yapay zeka uygulamalarınızı, özellikle BT ve muhasebe gibi arka ofis işlerinde başlatın.
    Sevgili okurlar, işte yapay zekanın heyecan verici dünyası bu kadar! Dünün hayalleri, bugünün gerçekleri ve yarının umutları arasında, yapay zeka, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda. Geleceğin ne getireceğini kim bilebilir ki? Ama şu bir gerçek ki, yapay zeka sayesinde daha akıllı, daha verimli ve belki de daha heyecanlı bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Yolculuğumuzun sonunda, bu teknolojinin hayatımıza kattığı renklere ve olanaklara şükranla bakıyoruz. Yapay zekanın gelişimiyle sınırlarımızı zorluyoruz.
    Yapay Zeka ve Gelecek Vizyonu
    Bu teknolojik devrim, sadece iş dünyasında değil, günlük yaşamımızda da bize eşlik ediyor. Akıllı asistanlar, kişisel sağlık takip sistemleri, hatta trafik yönetiminde bile yapay zekanın izlerini görebiliriz. Bu, sadece bir başlangıç; yapay zekanın, gelecekte hayatımızın her köşesinde var olacağına şüphe yok. Öğrenme yeteneği, problem çözme becerileri ve adaptasyon kapasitesiyle, yapay zeka, insanlık için yeni bir çağın kapılarını aralıyor.
    Ancak bu heyecan verici yolculukta, etik ve güvenlik konularının da göz ardı edilmemesi gerekiyor. Yapay zeka, tüm potansiyeliyle faydalı olabileceği gibi, yanlış kullanıldığında riskler de taşıyor. Bu nedenle, yapay zekanın gelişimi sürecinde, bu teknolojinin insanlık için pozitif bir güç olmasını sağlamak adına etik kurallar ve güvenlik önlemlerine büyük önem verilmeli.
    Son olarak, yapay zeka teknolojisinin geleceği üzerine düşünürken, bu teknolojinin sadece bir araç olduğunu unutmamak önemli. Bu aracın nasıl kullanılacağı ve hangi amaçlarla yönlendirileceği, sonuçta biz insanlara bağlı. Yapay zeka, insan zekasını ve yaratıcılığını destekleyen, onunla birlikte çalışan bir ortak olarak düşünüldüğünde, geleceğin parlak olduğunu söyleyebiliriz.
    Sevgili okurlar, bugün yapay zekanın geçmişten bugüne serüvenine birlikte göz attık. Yapay zeka, hayatımızı dönüştürmeye devam ederken, bu teknolojinin gelişimini takip etmek ve ondan en iyi şekilde yararlanmak, hepimiz için heyecan verici bir yolculuk olacak. Geleceğin ne getireceğini merakla beklerken, yapay zekanın bu muazzam potansiyelini keşfetmeye ve anlamaya devam edeceğiz. İnsanlık tarihinin bu önemli dönüm noktasında, yapay zekanın geleceğine doğru attığımız her adım, bizleri daha bilinçli ve bağlantılı bir dünyaya taşıyor.

Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, sağlıcakla kalın!

1 Yorum

  1. Çok güzel bir yazı, ilgiyle ve severek okudum Elif Hanım.
    Endişemi paylaşmak isterim, yapay zekanın insani bir etik ve kurallarının olması, bu kuralların işlerliği çok başıboş görünmüyor mu sizce de?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Vücudunuzu iyi tanıyor musunuz? Değerini biliyor musunuz onun?

Vücudumuzda pek çok organ vardır. Kalp, ciğer, böbrek v.s. Hepsi de önemli ve değerlidir. Özde bu organların hepsi et parçası olsa da hepsinin ayrı bir değeri vardır. Bu organların kimine irademiz ile yön verebilir, kimisine de veremeyiz.Tıpkı bir şirketin yönetim birimleri gibi. Her birim doğru çalıştığında şirkete yarar sağlayan bir organdır. Ama doğru çalıştığında! Dil de irademizle yön verebildiğimiz bir organdır. Nedir Dil? Bir et parçası. Dil’i kullanmak ise beyin ve akıl ister. Beyin de bir et parçasıdır aslında. Onu kullanma yeteneğine ise akıl denir. Dil ve dilin önemi ile ilgili pek çok atasözü ve deyim vardır Türkçe’de. "Dil mi güzel, dilber mi güzel?", “Dil’in kemiği yoktur.” v.s. Toplum olarak dilimizi doğru ve güzel kullanma konusunda çok kötüyüz. Doğru ve temiz Türkçe konuşma konusunda tam bir felaket olduğumuz bir gerçek. Özellikle 80’li yıllarda artan dezenformasyon günümüzde Nirvana’ya ulaştı. Bırakın temiz Türkçe konuşmayı, Türkçe konuşmayı beceremez olduk. Dilimizden, edebiyattan, zerafetten çok uzağız.Bir de işin öteki boyutu var. Güzel konuşmak. Düşünerek konuşmak. Lafını tartarak konuşmak.Bu konuda da felaketiz toplum olarak. Günlük yaşamın içinde sıkça görüyor bu. Sevgisizliğimiz konuşmamıza yansıyor. Şirketlerde de bu olay çokça var. Yöneticilerin çalışanlarla konuşurken kullandıkları dil çok önemli. Her çalışan faklı bir kültürdür çünkü. Yanlış kullanılan dil çalışanının psikolojisini ve verimliliğini olumsuz olarak etkileyebilir. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyetin 100. yılı şerefine piyanist ve besteci Fazıl Say tarafından bir marş yazıldı. 100. Yıl Marşı. Elbette ki bu eseri beğenen de beğenmeyen de oldu. Bu çok normal. Ama ortada bir gerçek vardı. Emek. Bu eserin yazımı için saatlerce, günlerce çalışıldı. Düşünüldü. Orkestra ve koro provaları yapıldı. Kayıt yapıldı. Her biri ayrı bir emekti. Ne yazık ki özellikle sosyal medyada bu eseri kötü bir dille eleştiren çok oldu. Düşünelim şimdi. Toplumumuzun en büyük eksikliklerinden biri nedir? Sevgisizlik. Bir insanı, dünya görüşünü, davranışlarını sevmeyebilirsiniz. Sevmek zorunda da değilsiniz. Ortaya koyduğu eseri de beğenmeyebilirsiniz. Bu çok normal. Peki emeğe saygısızlık nedir? Bu ülke en çok emeğe saygısızlıktan kaybetmiyor mu yıllardır? Çocuğunuz yıllarca üniversite okudu, yüksek lisans, master, doktora yaptı ama işsiz. Alanınızda uzmansınız, yurt dışı tecrübeniz var, çift yabancı diliniz var, ama iki kelimeyi yan yanagetiremeyen adam müdür. Tıp literatürüne geçmiş buluşlarınız, ameliyatlarınız var ama kendi ülkenizde ikinci sınıf vatandaş durumundasınız. Bunlar emeğe saygısızlık değil mi? Sevin birbirinizi. Saygı gösterin emeğe. Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın. Güzel şeyler söylesin diliniz. Sevgisizlik en kötü şeydir.

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.