Yapay Zeka şirketlerine ve altyapısına dökülen milyarlarca dolarlık yatırımların bir numaralı vaadi AGI (Artificial General Intelligence)’nin geliştirilmesi. OpenAI’ın son yapay zeka modeli GPT-5 erişime...
Yapay zeka alanında sıkça konuşulan iki önemli kavram AGI (Yapısal Genel Zeka) ve ASI (Yapısal Süper Zeka), teknolojinin geleceğini şekillendiriyor. AGI, insan zekası seviyesinde bilişsel yeteneklere sahip, birçok farklı alanda görevleri yerine getirebilen bir yapay zekayı ifade ederken; ASI ise insan zekasını her alanda aşan, kendini sürekli geliştirebilen üstün bir zekayı tanımlıyor. Günümüzde GPT-4 ve Gemini gibi modeller AGI'ye yaklaşıyor olsa da, henüz tam anlamıyla AGI veya ASI'ya ulaşılmış değil. Bu gelişmeler, işsizlik ve güvenlik endişeleri gibi zorlu soruları beraberinde getirirken, aynı zamanda bilimsel keşifler ve toplumsal faydalar gibi büyük fırsatlar da sunuyor. Uzmanlar, AGI'nin geliş zamanı konusunda farklı tahminlerde bulunsa da, bu teknolojilerin hayatımızı kökten değiştireceği ve bu değişime hazırlıklı olmamız gerektiği konusunda hemfikirler.
Geçen ay Amerika’da görülen 2 davada hakimler yapay zeka şirketleri Anthropic ve Meta’nın yazarların telif haklı eserlerini modellerini eğitmek için kullanmalarını “adil kullanım” kapsamında...
Yapay zeka, farkında olsak da olmasak da, son 10 yıldır hayatımızın bir parçası oldu. GPT-3 ve ChatGPT’nin üretken yapay zekaların potansiyelini gözler önüne sermesiyle...
Yönetim ve teknoloji dünyası, Google Gemini 2.5 Pro ve DeepSeek R1 gibi yeni nesil yapay zeka modelleriyle hızla değişiyor; bu durum şirketlerin stratejilerini yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor. Google, Gemini ile tam teşekküllü bir "dijital meslektaş" yaratmayı hedeflerken, DeepSeek R1 belirli alanlarda uzmanlaşarak daha erişilebilir bir alternatif sunuyor ve rekabeti artırıyor. Ancak, yapay zekayı süreçlerine entegre etmeye çalışan birçok şirketin başarısız olması, teknolojinin tek başına yeterli olmadığını, iyi tanımlanmış süreçler, temiz veri ve yetkin insan kaynağının önemini ortaya koyuyor. Bu hızlı değişimde iş güvencesi, rutin görevleri yapmaktan ziyade, yapay zeka araçlarını yönetme ve çıktıları denetleme becerisine sahip olmaktan geçecek; geleceğin kazananları, teknoloji ile insan arasındaki dengeyi en iyi kurabilenler ve sürekli adapte olabilenler olacak.
ChatGPT:
İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.
Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.
Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.
Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.