Bir meslek mensubunun görevini yaparken kuralsız, bilgisiz, özensiz, dikkatsiz, yorgun, ihmalkar, hatalı, haddini aşan şekilde, madde etkisinde veya profesyonel ve etik standartlara uymadan davranması sonucu zarar verici durumların ortaya çıkması malpraktis olarak tanımlanmaktadır. Her meslek için geçerli olan bu kavramı kısaca irdeledikten sonra bir hekim olarak tıp alanı ile ilgili kısmını geniş bir şekilde değerlendirmeye çalışacağım.
Tıp dışı malpraktis
Bu kavram toplumun genelinde ,vasıfsız bir görevliden en üst düzeyde görev yapan kişiye kadar herkesi kapsamaktadır. İzmir’de doğru yapılmamış bir elektrik bağlantısının iki kişinin can kaybına neden olması, iyi yönetilmeyen ülkelerin de sosyal ve ekonomik olarak çökmeleri, farklı olaylar olarak değerlendirilemez.
Yargı kapsamında bilerek veya bilmeden yapılan yanlışların veya haksızlıkların insanların yaşamlarını çok zorlayacağını düşünebiliyoruz. Böyle bir malpraktisin gerçekleşmesi halinde, her meslekte olduğu gibi, sorumlular bunun yasal sonuçlarına katlanmalıdırlar.
Deprem bölgesi olan ülkemizde son yıllarda yaşadıklarımızda mühendis, mimar, müteahhit, bürokrat, belediye görevlileri ve siyasetçiler sorumluluktan soyutlanabilirler mi? Kalitesiz ve eksik malzeme kullanımından denetimsizliğe, yanlışları ve kaçak işleri görmezden gelmeye kadar bir dizi malpraktis büyük can ve mal kayıplarına neden olduğu duyumları alınmaktadır.
Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlayan eğitim seferberliği köy enstitüleri ve “tevhid-i tedrisat kanununun” (eğitim birliği yasası) ilkelerini uygulamaya başlamışken, son 30 yılda sürekli değişen eğitim sistemi bir malpraktis olabilir mi?
İnsanları yönlendirme konusunda dünyada sosyal medyanın gücü ile uygulamalar yapan bir kesim güç odakları bilinçli malpraktis ile toplum mühendisliği yapma çabası içindedirler.
Bazı şirketlerin veya yöneticilerin, müşterilerin finansal çıkarlarına zarar verici, etik olmayan uygulamalarda bulunmaları da çok önemli malpraktistir.
Akla gelebilecek pek çok meslek için de benzer örnekler verilebilir; bir pilotun sorumluluğunun bilinciyle hareket etmemesinin doğurduğu vahim sonuçlara zaman zaman tanık olmaktayız. Yorgun, uykusuz, alkollü direksiyona geçen şöförün bu davranışının sonuçlarını da sıklıkla görmekteyiz. Üstelik bu olaylardaki malpraktisin sonuçları kitlesel boyutta olabilmektedir.
Malpraktisin genel kapsamını kısaca özetledikten sonra toplumların en çok gündeminde olan tıp konusundaki malpraktis olayları ve sonuçlarını hekim gözüyle değerlendirmeye çalışacağım.
Tıpta malpraktis
Tıpta malpraktis, hastalığın tanı, aydınlatma, onam ve tedavi sürecinde tıbbi uygulama hatalarına bağlı olarak, doktor, sağlık çalışanı ve hastanelerin kasten veya ihmal ile hastayı zarara uğratması diye tanımlanabilir.
Sağlıkta malpraktisin nedenleri insan davranışlarına veya sistemsel nedenlere dayanmaktadır.
İnsan davranışları olarak mesleki bilgilerin yetersizliği, uzmanlık alanındaki gelişmelerin takip edilmemesi, dikkatsizlik, iletişim eksikliği, ekip ve ekipman yetersizliği, deneyim eksikliği, bildiğinden fazlasını deneme cüreti ile haddini aşmak, yorgunluk, aşırı kendine güven, kendi alanı dışında işler yaparak ek kazanç sağlama isteği, gereğinden fazla iş yükü, sık nöbetler, mesleki bunalım veya motivasyon eksikliği gibi bireyi doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren konular malpraktisin ortaya çıkmasında önemli yer tutar. “En iyi iyinin düşmanıdır” sözü mesleğimizde kullanılan önemli bir slogandır ve nerede durulacağını bilmek gerektiğini ifade etmektedir. Hastayı bilgilendirmek için yeterli zaman ayırmamak, etik dışı işlere kalkışmak, sert davranışlarda bulunarak hasta veya yakınlarını sinirlendirmek, ilişkinin nerelere gidebileceğini öngörememektir. Bu zorlu ilişkinin hasta yakınına ölüm bilgisi veren doktora saldırmaya kadar gidebilmesi malpraktis sanrısı olarak düşünülebilir.
Sistemsel nedenlere gelince, kurumun kötü yönetilmesi, mobbing, düzensiz çalışma saatleri, ekip içinde iletişim eksikliği, usta-çırak ilişkisinin uygulanamaması, denetim eksikliği, yönetimin isteği olarak hak edilmemiş kazanç talebi gibi etik dışı davranışlar malpraktis olarak değerlendirilir.
Yukarıda saydığım nedenlere bağlı olarak, kendisine veya bir yakınına uygulanan bir girişim sonucu ortaya çıkan olumsuz durumu malpraktis olarak değerlendiren kişi, sorumludan yasal haklarını arayabilir. Ancak bu durumun gerçekten malpraktis olup olmadığının kararının verilmesi oldukça zor ve karmaşık olabilmektedir, buna çoğu zaman yetkili kurullar ve/veya mahkemeler karar verebilmektedirler.
Tipik tıbbi malpraktis örnekleri olarak; hastaya yanlış ilaç verilmesi, cerrahi girişimde hastanın vücudunda yabancı cisim unutulması, tedavinin yanlış uygulanması, tedavi edilecek uzvun karıştırılması gibi örnekler verilebilir.
Gerçekte malpraktis olmayıp, bazı çevreler tarafından bilinçsizce malpraktis olarak değerlendirilen durum “sözde malpraktis“ sözcüğü ile tanımlanabilir. Bazen haksız olarak hekim, hastane çalışanı veya yöneticiler suçlanır, şiddetli tepki görürler. Bir sağlık bakanı döneminde dile getirilen “Hekimin size karşı davranışından memnun değilseniz bize şikayet edin” önerisi artık şikayet yerine doğrudan hekime kendilerinin ceza verme şekline dönüşmüş, dayak, yaralama, öldürme boyutuna gelmiştir, bu durum sözde malpraktisin sonucudur. Sosyolojik olarak kendisini farklı bir sınıfa geçmiş olarak gören bir yurttaşın, sosyal medyada söylediği gibi, “artık doktor dövebiliyoruz“ aşamasına gelinmiş ve eşik aşılmış, dile pelesenk edilen malpraktis kavramı artık sağlıkta şiddete yol açar hale gelmiştir.
Toplumdaki eğitim yetersizliği ve farklı ahlak anlayışının sonucu bazı kişiler tüm kurallara olduğu gibi hastane kurallarına da uymamakta, ilgililerin uyarılarını malpraktismiş gibi cezalandırmaya kalkışmaktadırlar. Bu sözde malpraktis kural tanımazlığını giderme uyarıları “senin maaşını ben veriyorum, bana karışamazsın” şeklinde karşılık bulmaktadır. Geçmişte bazı hekimlerin masalarında beş kuruş bulundurdukları, böyle söyleyen hastalara bunu vererek kendilerine düşen payı iade ettikleri tanık olduğum olaylardandır. Seksenli yıllarda hasta ziyaretine gelen polis silahını hastane yönetimine teslim etmeden içeriye giremezdi, elde kamera ile giriş ancak yönetimin izni ile olabilirdi; oldukça katı olan kurallara uyulurdu. Hastane yakınlarında klakson yasağını belirten trafik işareti, hastane duvarlarında sus işareti yapan ünlü hemşire resminin mesajına genelde saygı duyulurdu. Sakin bir hastane ortamı ve çevresi için tüm bu kurallara uyulurken, bir nöbetimde, yandaki sokaktan Ramazan davulcusunun davul çalarak geçmesi trajikomik bir anımdır.
Maddi manevi olarak zor zamanlara gelmiş olan halkımızın sağlık çalışanlarına şiddet haberlerine sıklık ile rastlıyoruz, bu durum toplumda sevgi, saygı ve tolerans azalması gibi etkilerin sonucudur. Bu tür eylemlerde ekonomik zorluklar, hastaneden randevu alma güçlüğü gibi sosyo- ekonomik faktörler de etkili olmaktadır. Aldığım duyumlara göre ABD’de olduğu gibi bazı avukatların hasta sahiplerini “doktor hatası” yönünden dava açmaları konusunda provoke etmeleri ülkemizde de artış göstermektedir.
Hasta doktor ilişkisi dünyanın pek çok ülkesinde karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde gerçekleşmektedir, ülkemizde de bu ilişki en ileri şekilde bulunmaktaydı. Hekimin şefkat ve emeğinin değerini toplum bilmekte, hekimler de bu özverili mesleğe kendilerini adadıklarının sözünü , daha üniversite çağında, vermiş olurlardı. Ne oldu da bu ilişki ve iletişimde tanık olduğumuz olumsuz değişim meydana geldi? Toplumun bozulan yapısının olumsuz etkileri burada da görülmektedir. Bu kısırdöngüden kurtulmanın yolu karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan geleneksel hasta hekim ilişkisinin yeniden kurulmasından geçmektedir. Topyekün eğitim seferberliği bunun bı̇r parçasıdır. Çözümler arasında hekimler yönünden, sürekli mesleki gelişim ve gerekli güncellemelerin yapılmasının olumlu etkilerinin olduğu bilinmektedir. Böylelikle hem malpraktisi önlemek, hem de hizmet kalitesini yükseltmek olasıdır.
Malpraktis fiziksel ve psikolojik zararlara ve ekonomik yıkımlara neden olabilen, milyon liralara ulaşan tazminat davalarına, güven ve itibar kaybına, geçici veya kalıcı meslekten çıkarılma cezalarına neden olmaktadır. Yüksek tazminat konusu olan hekimin hizmetinin devletteki karşılığı dünyadaki meslekdaşlarına göre düşük bir ücrettir. Büyük tazminat ödenmesi kararı verilmiş olan olguda komplikasyon oranı binde beş olduğuna göre, hekimin tazminatının karşılanabilmesi için yaptığı hizmetin bedelinin de çok yüksek olması gerektiğini düşünüyorum. Benim de bir dönem görev yaptığım tabib odası onur kurulları, sağlık şurası ve mahkemeler olayların derecelerine göre disiplin cezalarını vermektedirler. Bu nedenle riskli ameliyatları yapmaktan kaçınan, mesleğini bırakan hekimlerin sayısı giderek artmaktadır.
Batı ülkelerinde, özellikle ABD’de uzun yıllardır malpraktis konularına karşı önleyici yöntemler uygulanmaktadır, buna rağmen hastalar hastanelere avukatları ile gitmeyi sürdürmektedirler.
Uzun yıllar ABD’de jinekolog olarak çalışmış bir meslek büyüğümüze, Türkiye’ye döndükten onbeş yıl sonra, bir ABD sağlık kuruluşundan gelen yazı ile son yıllarda uygulanmayan bu ameliyatla ilgili olarak, neden yıllar önce bu ameliyatları çok fazla sayıda yaptığı sorulmuş, konu malpraktis olarak değerlendirilmek istenmiştir.
Yetmişli yıllarda Almanya’da çalıştığım hastaneye gelen bir kadın hastaya ameliyata hazırlık aşamasında akciğer röntgeni çekilmişti. Sonradan gebe olduğu ortaya çıkan hasta özürlü bir çocuk doğurmuş, hocamızı ve klinik görevlilerini bu durumdan sorumlu tutarak dava etmişti. Dava sonucunda yargıç, bilirkişi raporu doğrultusunda karar vererek, çekilen korunmalı röntgen nedeniyle alınan radyasyonun, Alp dağlarında geçirilecek bir haftalık tatilde alınabilecek radyasyona eşdeğer olduğunu belirtmiş, bu durumun çocuğun özürlü olmasının nedeni olamayacağına, konunun malpraktis olmadığına hükmederek hocamızı ve klinik görevlilerini beraat ettirmişti.
Ülkemizden bir örnek verecek olursak; hemşirenin yaptığı bir enjeksiyon sonrası gelişen “düşük ayak” olgusu için Kadın Hastalıkları ve Doğum hekimine mahhkemenin uygun gördüğü tazminat, yargı sürecindeki faizleriyle beraber, 2022 rakamlarıyla on milyon lira olarak belirlenmiştir.
Malpraktis, bireyler, aileler, toplum, profesyoneller ve kurumlar üzerinde olumsuz etkiler yaratan ciddi bir durumdur. Cezalar ciddi sonuçlara yol açmakta, sigorta primleri yükselmektedir. Bu durumu önlemek için bilgi ve beceri tam olmalı, liyakatsizlik, torpil ve rüşvet olmamalı, düzenli denetimler yapılmalıdır.
Tıp dışı malpraktis konularında cezasızlık veya düşük cezalar verilmesinin, buna karşın sağlıkçılara ağır cezalar verilmesinin ve tazminatlar ödettirilmesinin anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesine aykırı olduğu düşüncesindeyim.
Son söz
Hekimler en zor, en uzun ve en pahalı eğitimi görmekte, tıpta uzmanlık sınavı adı altında en zor sınavlardan birine girmekte, sık nöbetlerle evlerinin yolunu bulamaz duruma gelmekte, yıllarca zorunlu görevlere gitmekte, küçük maaşlarla büyük işler yaptırılarak sömürülmekte, korumasız ortamlarda dayaktan ölüme kadar olaylar yaşamakta, en ufak ve kuşkulu bir malpraktis durumunda, hiçbir meslek sahibine verilmeyen cezalar verilmektedir. Tüm bu olumsuzlukları hak etmediklerini düşünen hekimler yurt dışına gitmek istediklerinde hakaretlerle itibarları zedelenmektedir.
Malpraktis
Tarih