Kurumsal Bağışıklık Nedir?

Tarih

Çağımızda değişken ve belirsiz iş ortamında, kurumların varlıklarını sürdürebilmeleri ve rekabette öne çıkabilmeleri için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmaları kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiştir. İnsan vücudunun hastalıklara ve tehditlere karşı kendini nasıl koruduğunu düşünürsek, işletmelerin de benzer biçimde dış etkenlerin olumsuz etkilerine karşı direnç gösterebilmesi ve hatta bunlardan güçlenerek çıkması beklenir. Kurumsal bağışıklık olarak adlandırılan bu kavram, şirketlerin beklenmedik değişimlere, krizlere ve zorluklara hızlı bir şekilde adapte olabilme, bunlarla etkin bir şekilde mücadele edebilme ve nihayetinde daha da güçlenebilme kapasitelerini ifade eder.
Kurumsal bağışıklık gücü yüksek olan şirketlerin, sağlam bir zemin üzerine inşa edilmiş çevik ve esnek bir organizasyon yapısına sahip olmaları gerekir. Bu sayede ani değişimlere kısa sürede tepki verebilir, gerekli hamleleri yapabilirler. Mesela geçtiğimiz aylarda danışmanlık hizmeti verdiğim bir şirket, salgın nedeniyle aniden evden çalışma modeline geçmek zorunda kaldı. Fakat güçlü ekip kültürü, dijital altyapısı ve adaptasyon yeteneği sayesinde bu zorlu süreci verimlilikten ödün vermeden başarıyla atlatabildiler. Öte yandan hiyerarşinin katı olduğu, iletişimin zayıf kaldığı kurumlar böyle durumlarda ciddi verimlilik kayıpları yaşayabiliyor ve zor durumda kalabiliyor.
Bir kurumun bağışıklık sisteminin en önemli bileşenlerinden biri de sahip olduğu insan kaynağıdır. Farklı yetenek, birikim ve tecrübelere sahip, öğrenmeye hevesli, değişime kolayca ayak uydurabilen çalışanlar, kurumsal bağışıklığın lokomotifi olurlar. Bu nedenle yetenek yönetimi ve gelişim stratejileri, geleceğin gerektirdiği yetkinlikleri kazandırmaya yönelik kurgulanmalıdır. Şahsi kanaatim, çeşitlilik ve kapsayıcılığın bu doğrultuda kritik başarı faktörleri olduğudur. Aynı tip profillerin istihdam edildiği, farklılıklara kapalı, değişime direnen bir insan kaynağıyla yüksek performans yakalamak pek mümkün değildir.
Kurumsal bağışıklığın bir diğer yapıtaşı, şirketin DNA’sına işlemiş değerleri ve kültürüdür. Ortak bir amaç uğruna bir araya gelmiş, değişime ve yeniliğe açık, hatalardan ders almayı teşvik eden bir kültür, zor zamanlarda şirketi ayakta tutar. Böyle bir kültürün oluşmasında ise liderlere büyük görev düşer. İlham veren bir vizyon ortaya koymalı, çalışanlarının gelişimini desteklemeli, güven ve şeffaflıkla hareket etmelidirler. Zira yapılan araştırmalar, güçlü ve sağlıklı bir kurum kültürünün çalışan bağlılığını ve müşteri memnuniyetini artırarak iş sonuçlarına olumlu yansıdığını gösteriyor.
İyi de kurumsal bağışıklığı nasıl güçlendirebiliriz? Bunun pek çok yolu var elbette. Öncelikle dış çevreyi sürekli tarayarak değişimleri öngörmeye, riskleri ve fırsatları önceden sezip ona göre aksiyon almaya gayret etmeliyiz. İnovasyonu ve yaratıcılığı şirketin her kademesinde teşvik etmeli, deneme yanılma ile öğrenme yaklaşımını cesaretlendirmeliyiz. Bunun yanında tüm paydaşlarımızla yakın bir iletişim ve işbirliği içinde olmalı, onların öneri ve eleştirilerine açık olmalıyız.
Çalışanlarımızın sürekli öğrenmelerini ve kendilerini geliştirmelerini sağlamak da bağışıklığı artıran önemli bir stratejidir. Eğitimler, rotasyon fırsatları, koçluk, mentorluk gibi uygulamalarla onların yeni beceriler kazanmasına yardımcı olabiliriz. Ayrıca onların fikir ve görüşlerini rahatlıkla paylaşabilecekleri katılımcı bir ortam yaratarak, inisiyatif almalarını özendirmeliyiz. Böylece herkesin sorun çözme ve değer üretme kapasitesini artırmış oluruz.
Kurumsal hafızayı diri ve canlı tutmak da bağışıklığı güçlendiren bir diğer önemli yöntemdir. Geçmişte yaşanan deneyimlerden çıkarılan dersler, başarı hikayeleri, sektörel tecrübeler sistematik bir şekilde kayıt altına alınmalı ve tüm çalışanlarla açıkça paylaşılmalıdır. Böylelikle benzer hataların tekrarlanmasının önüne geçilir, kurumsal öğrenme ivme kazanır. Örneğin 20 yıllık köklü bir şirketin tüm önemli kararlarını, krizlerle nasıl başa çıktığını genç kuşaklarla paylaşması, onların çok daha donanımlı hale gelmelerini sağlayacaktır.
Kurumsal bağışıklık bir şirketin krizlerle baş edebilme ve fırtınalı sularda yol alabilme gücünü simgeler. Çevik bir organizasyon, yetenekli bir insan kaynağı, güçlü bir kültür bu bağışıklığın olmazsa olmaz parçalarıdır. Değişime uyum sağlama, öğrenme ve gelişim odaklılık, inovasyon ve işbirliği ile bu bağışıklık daha da tahkim edilebilir. Önümüzdeki dönemde hayatta kalabilmek, değişen koşullara ayak uydurabilmek için kurumsal bağışıklık giderek daha da önem kazanacak. Şirketlerin geleceğe bugünden hazırlanması, dayanıklılıklarını artırması bir zorunluluk haline geliyor. Yoksa acımasız rekabet ortamında bağışıklığı zayıf olanlar birer birer yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirler. Hepimizin aklında tutması gereken bir gerçek var: Kurumsal bağışıklık bir lüks değil, artık bir mecburiyet.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Çalışma İsteğini Tekrar Kazanmak

Hayatın koşturmacası içinde kendinizi bir hamster çarkında koşarken bulduğunuz...

Küresel Trendlerin Türkiye’ye Etkisi Büyüyor

Küresel ekonomik trendlerin Türkiye iş dünyasına yansımaları, son yıllarda...

Etik Karar Vermede Kurumsal Değerlerin Pusula Etkisi

İş dünyasının çalkantılı sularında yol alan şirketler, her geçen...

Dağıtım Kanallarını Optimize Etme ve Lojistik Yönetimi – Türkiye’de Go To Market

Günümüzün rekabetçi iş dünyasında, dağıtım kanallarının optimizasyonu ve etkili...